1. Anasayfa
  2. TED

İnsanların reklamlara tıklaması için bir distopya yaratıyoruz

İnsanların reklamlara tıklaması için bir distopya yaratıyoruz
0

Tekno-sosyolog Zeynep Tüfekçi; her tıklamayla beraber, yapay zeka kaynaklı bir distopya inşa ettiğimizi anlatıyor. Ufuk açan bu konuşmasında Tüfekçi; Facebook, Google ve Amazon gibi şirketlerin, reklamlara tıklamamız için kullandıkları algoritmaların, aynı zamanda siyasi ve sosyal bilgiye erişimimizin organize edilmesi için de kullandığını ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor. Ve asıl tehdit unsuru, makineler değil. Anlamamız gereken şey; gücü elinde tutanların, bizi kontrol etmek için yapay zekayı ne şekilde kullanabileceği -ve bizim bu durum karşısında ne yapabileceğimiz.

İnsanların reklamlara tıklaması için bir distopya yaratıyoruz

İnsanlar yapay zekayla ilgili korkularını dile getirdiğinde, genellikle kontrolden çıkmış insansı robotları hayal ederler. Terminatör gibi. Düşünmeye değer olsa da uzak bir tehdit bu. Bazen de geçmişe özgü benzetmelerle dijital gözetlenme kaygısı taşıyoruz. George Orwell’ın ”1984” adlı eseri şu an yine en çok satanlar listesinde. Harika bir kitap ama 21. yüzyıl için doğru distopya değil. En çok korkmamız gereken şey yapay zekanın kendi başına bize ne yapacağı değil, güç sahibi insanların bizi kontrol ve manipüle etmek adına yeni, bazen saklı bazen belirsiz ve beklenmeyen şekilde bunu nasıl kullanacakları. Yakın gelecekteki bağımsızlığımızı ve itibarımızı tehdit eden teknolojinin büyük kısmı veri ve dikkatimizi toplayıp reklamcı ve benzerlerine satan şirketler tarafından geliştiriliyor: Facebook, Google, Amazon, Alibaba, Tencent.

Şimdi yapay zeka da onların işlerine katkıda bulunmaya başladı. Yapay zeka, internet reklamcılığından sonra gelen yeni bir teknoloji gibi görünse de durum farklı. Söz konusu olan, ilgili alanda yepyeni bir açılım. Tamamen farklı bir dünya ve büyük potansiyeli var. Araştırma ve inceleme alanlarındaki kavrayışımızı hızlandırabilir. Ancak ünlü bir Hollywood filozofundan alıntı yapacak olursam, ”Muhteşem potansiyel muhteşem riskler barındırır.”

Yapay zekâ hafızamızı, iş hayatımızı ve sosyal yaşamlarımızı nasıl geliştirebilir?

Gelin, dijital hayatımızdaki temel bir gerçeğe bakalım… İnternet reklamları. Öyle değil mi? Onları yok sayıyoruz. Basit ve dikkat dağıtıcı görünüyorlar. Okuduğumuz veya arattığımız bir konuyla ilgili reklamlar tarafından internette takip edilme tecrübesini hepimiz yaşadık. Hani bir çift botun fiyatına bakarsınız ve sonra bütün hafta girdiğiniz her sayfada botlar sizi takip eder. Karşı koyamayıp satın aldıktan sonra bile sizi takip ederler. Bu basit ve ucuz manipülasyonu adeta kanıksamış durumdayız. Göz devirip kendi kendimize ”İşe yaramıyor bunlar.” diyoruz. Ne var ki internet ortamında, dijital teknolojiler reklamlardan ibaret değil. Bunu anlamak için fiziksel bir dünya örneği ele alalım. Süpermarketlerde kasaların hemen yanında çocukların göz hizasında şekerleme ve sakız olur. İlgili düzenek, aileler tam marketten çıkmak üzereyken çocuklarının bunları ısrarla istemeleri için tasarlanmıştır. Bu bir ikna mimarisi. Pek hoş değil ama işe yarıyor. Bu yüzden de her süpermarkette görüyoruz. Fiziksel dünyada, bu ikna mimarileri sınırlıdır, çünkü kasiyerin yanına koyabileceğiniz şeylerin bir sınırı var, değil mi? Şeker ve sakız herkes için aynı, her ne kadar yanında sızlanan çocuklar olan aileler için işe yarasa da. Fiziksel dünyada bu sınırlarla yaşıyoruz.

Ancak dijital dünyada, ikna mimarisi, milyarlara erişecek şekilde inşa edilebilir ve aynı zamanda bireyleri teker teker hedef alarak anlayabilir onların zayıf noktalarını tespit ederek kişisel seviyede nüfuz edebilir. hatta herkesin kişisel telefon ekranına bile gönderilebilir, böylelikle bizler görmeyiz. Ve bu oldukça farklı. Bu, yapay zekanın yapabileceği temel şeylerden yalnızca biri.

Bir örnek verelim. Diyelim ki Las Vegas’a uçak bileti satmak istiyorsunuz. Eski düzende, deneyim ve öngörülerinize dayanarak hedef bir demografik kesim belirlersiniz. Reklam yapmayı da deneyebilirsiniz, 25 – 35 yaş aralığındaki erkekler veya kredi kartı limiti yüksek olan insanlar veya emekli çiftler, değil mi? Geçmişte böyle yapardınız.

Beynimizi bilgisayarlara yüklesek ne olurdu

Şimdi büyük veri ve makine öğrenimi ile işler artık böyle yürümüyor. Bunu anlamak için, Facebook’un sizinle ilgili sahip olduğu tüm verileri düşünün: Yazdığınız her durum bildirisi, her bir Messenger sohbeti, oturum açtığınız her konum, yüklediğiniz tüm fotoğraflar. Bir şey yazmaya başlayıp sonra vazgeçip silerseniz, Facebook bu silinenleri de saklayıp analiz ediyor. Çevrimdışı verilerinizle sizi gitgide eşleştirmeye çalışıyor. Ayrıca veri acentalarından da çok fazla veri satın alıyor. Finansal kayıtlarınızdan tarama geçmişinize kadar her şey bu veri setinde olabilir. ABD’de bu tür veriler rutin olarak toplanıyor, karşılaştırılıyor ve satılıyor. Avrupa’da daha sıkı kurallar var.

Yani aslında olan şey, tüm bu veriler harmanlanarak, bu makine öğrenimli algoritmalar – onlara bu yüzden öğrenen algoritmalar deniyor – Daha önce Las Vegas’a gitmek için uçak bileti alan insanların özelliklerini nasıl ayrıştıracaklarını öğreniyorlar. Var olan verilerden bunu öğrendiklerinde, bunu yeni insanlara uygulamayı da öğreniyorlar. Böylece, yeni bir bireyle karşılaştıklarında onun Vegas’a bilet alıp almayacağını sınıflandırabiliyorlar. Olsun, diye düşünüyorsunuz, alt tarafı Vegas’a uçak bileti teklifi. Görmezden gelebilirim. Ancak asıl sorun bu değil. Asıl sorun şu ki biz bu karmaşık algoritmaların nasıl çalıştığını artık anlamıyoruz. Bu sınıflandırmayı nasıl yaptıklarını artık anlamıyoruz. Dev matematik matrisleri, binlerce sıra ve sütun, belki de milyonlarcası… Ve tüm verilere sahip olsalar bile, ne programcılar, ne bunları inceleyen herhangi biri bunun tam olarak nasıl işlediğini anlayabiliyor. Tıpkı size beynimden bir kesit göstersem ne düşündüğümü anlayamayacağınız gibi. Sanki artık programlama yapmıyoruz, tam olarak anlayamadığımız bir bilinç geliştiriyoruz.

Ve bu mekanizmalar yalnızca müthiş miktarda veri varsa çalışıyor, dolayısı ile hepimizin üzerinde kapsamlı bir gözetleme de teşvik ediliyor ki makine öğrenimli algoritmalar işini yapabilsin. Bu yüzden Facebook, hakkınızda toplayabildiği tüm veriyi istiyor. Algoritmalar daha iyi çalışıyor.

BLOK ZİNCİRİ PARA VE TİCARETİ NASIL DEĞİŞTİRİYOR?

Şu Vegas örneğinin biraz üstüne gidelim. Ya anlamadığımız bu sistem mani döneme geçmek üzere olan bipolar insanlara Vegas bileti satmanın daha kolay olduğunu anlarsa? Bu insanlar çok para harcamaya ve dürtüsel kumarbazlığa meyilli oluyor. Bunu yapabilirler ve söz konusu kriteri seçtiklerinden haberiniz bile olmaz. Bu örneği, bir grup bilgisayar bilimcisine verdim sonra içlerinden biri yanıma geldi. Rahatsız olmuştu ve şöyle dedi: ”İşte bu yüzden yayınlayamadım.” ”Neyi yayınlayamadın?” dedim. Mani halinin ön belirtilerinin klinik semptomlardan önce sosyal medya paylaşımlarından anlaşılabilirliğini incelemişti ve işe yaramıştı, gerçekten işe yaramıştı ama nasıl işe yaradığı veya ne tür bilgi topladığını o da bilmiyordu.

Yayınlamadığı zaman problem çözülmüyor, çünkü zaten bu teknolojiyi geliştiren şirketler var. Bunun pek çoğu satışa hazır. Artık bunu yapmak çok zor değil.

Tek bir video izlemek için YouTube’a girip bir saat sonra 27 video izlediğiniz oluyor mu hiç? YouTube’ta sağ tarafta ”Sıradaki” diye bir sütun var ve otomatik yeni video başlatıyor. Bu bir algoritma, ilgilendiğinizi ve kendi başınıza bulamayacağınızı düşündüğü videoları seçiyor. Editör bir insan değil. Algoritmaların işi bu. Sizin ve sizin gibi insanların izlediklerini derliyor ve ilgi alanlarınızın bunlar olduğu ve daha fazlasını görmek istediğiniz çıkarımını yapıyor, daha fazlasını gösteriyor. İyi, faydalı bir özelllik gibi görünüyor ama öyle değil.

2016’da o zaman aday olan Trump’ın toplantılarına destekçilerini araştırmak üzere akademisyen olarak katıldım. İşim gereği sosyal akımları inceliyorum, yani araştırıyordum da. Sonra toplantılarından biri hakkında yazmak istedim, o yüzden de toplantıyı YouTube’da birkaç kez izledim. YouTube, beyaz ırk üstünlüğü ile ilgili radikallik seviyesi giderek artan videolar önermeye ve onları otomatik oynatmaya başladı. Eğer bir tane izlediysem, YouTube daha marjinal bir tanesini buldu ve onu da otomatik yürüttü. Hillary Clinton veya Bernie Sanders ile ilgili içerikler izlerseniz, YouTube komplocu solcuları öneriyor ve oynatıyor, ondan sonra da gittikçe kötüleşiyor.

Bunun yalnızca siyaset olduğunu düşünebilirsiniz ama değil. Bu siyasetle ilgili değil. Bu sadece insan davranışını anlayan algoritma. Bir kez YouTube’ta vejeteryanlıkla ilgili bir video izledim ve YouTube vegan olmak hakkında bir video önerip oynattı. YouTube için hiçbir zaman yeteri kadar cüretkar olamıyoruz.

Peki aslında ne oluyor?, YouTube algoritması patentli, yine de şöyle olduğunu düşünüyorum. Algoritma şunu fark etti ki insanları etkilemek için onlara daha cüretkar videolar sunarsan, muhtemelen sitede daha fazla kalacak, o anlaşılmaz yola girerek ardı ardına video izleyecek, bu esnada Google da reklam sunacak. Hazır, işin etik kısmını önemseyen kimse de yokken, bu siteler, Yahudiler aleyhine paylaşım yapan ve onların parazit olduğunu düşünen radikal Yahudi düşmanları özelinde profilleme yapabiliyor ve reklamlarla onları hedeflemenizi sağlıyor. Ayrıca algoritmaları genişleterek, sizin için benzer kitleler bulup profillerinde bu tip, Yahudi karşıtı, aykırı içerik bulunmayan fakat algoritmanın bu tür mesajlara karşı duyarlı olabileceğini belirlediği kişileri yakalıyor ve onları da reklamlarla hedeflemenize izin veriyor. İnanılmaz bir örnek gibi gelebilir ama bu gerçek. ProPublica bunu soruşturdu ve Facebook’ta bunu gerçekten yapabileceğinizi ortaya koydu, Facebook ilgili kitleyi genişletmede öneriler sunarak yardımcı oldu. BuzzFeed bunu Google için denedi ve hızla anladılar ki bunu Google’da da yapabiliyoruz. Pahalı bile değildi. ProPublica habercisi bu kategoriyi hedeflemek için 30 dolar kadar harcadı.

PAYLAŞMAYI BİLMEZSEN KAZANAMAZSIN

Geçen sene Trump’ın sosyal medya yetkilisi kargaşayı sona erdirmek için gizli Facebook paylaşımları kullandıklarını açıkladı, insanları ikna için değil, hiç oy vermemelerini sağlamak için. Bunu yapmak için özel olarak hedef belirlediler, mesela önemli Philadelphia kentlerindeki Afro Amerikalı erkekler, hatta tam olarak ne dediğini okuyacağım. Alıntı yapıyorum.

Görülebilirliğini siyasi kampanyanın kontrol ettiği böylelikle yalnızca görmesini istediğimiz insanların görebileceği herkese açık olmayan paylaşımlar. Bunu biz tasarladık. Bu, onun söz konusu insanları kazanma yetisini önemli ölçüde etkileyecektir.”

Bu gizli paylaşımlarda ne var peki? Hiçbir fikrimiz yok. Facebook bize açıklamıyor.

Facebook ayrıca algoritmik bir şekilde arkadaşlarınızın paylaşımlarını ve takip ettiğiniz sayfaları düzenliyor. Size her şeyi kronolojik olarak göstermiyor. Algoritmanın, sitede daha fazla kalmanızı sağlayacak şekilde kurduğu düzeni uyguluyor.

Bunun pek çok sonucu var. Facebook’ta birinin takipçiniz olduğunu düşünüyor olabiliirsiniz. Oysa algoritma sizin paylaşımınızı asla onlara göstermiyor olabilir. Algoritma kimini öne çıkarırken kimini ortadan kaldırıyor.

Deneyler gösteriyor ki algoritmanın sizin için seçtikleri duygularınızı etkileyebilir. Bununla da bitmiyor. Siyasi davranışınızı da etkiliyor. 2010 yılı orta dönem seçimlerinde, Facebook, ABD’deki 61 milyon insan üstünde daha sonra açıklanan bir deney yaptı. Bir grup insana ”Bugün seçim günü” yazısı gösterildi, bu daha basit olandı, diğer bir gruba ise aynı şey, küçük bir farkla gösterildi: ”Oy verdim” butonuna tıklayan arkadaşlarının küçük fotoğraflarının bulunduğu versiyon. Bu kadar basit bir nüans. Değişen tek şey fotoğraflardı ve seçmen kütüğünce de onaylandığı üzere, bu araştırmaya istinaden yalnızca bir kez gösterilen bu paylaşım o seçimde 340.000 ek seçmen olarak sonuçlandı. Şans eseri mi? Hayır. Çünkü 2012’de aynı deneyi tekrarladılar. O zaman, yalnızca bir kez gösterilen sivil mesaj 270.000 ek seçmen olarak geri döndü. Hatırlatayım, 2016 ABD başkanlık seçimleri yaklaşık 100.000 oy farkıyla belirlendi. Yani Facebook kolaylıkla politikanız hakkında çıkarım yapabiliyor, siz bunu sitede hiç açıklamamış olsanız bile. Bu algoritmalar bunu oldukça kolay başarabiliyorlar. Peki ya bu güce sahip bir platform bunu adaylardan birinin destekçilerini arttırmak için kullanırsa? Bundan haberimiz olur mu?

Masum gibi görünen bir yerden başladık: Bizi takip eden reklamlardan… şimdiyse çok farklı bir yerdeyiz. Hem halk hem de vatandaş olarak, artık aynı bilgileri görüp görmediğimizi ve başkalarının ne gördüğünü bilmiyoruz ve ortak bir bilgi tabanı olmadan, adım adım, toplumsal tartışma imkansız hale geliyor, biz bunun sadece başlangıç aşamasındayız. Bu algoritmalar kolaylıkla insanların etnik özelliklerini, dini ve siyasi görüşlerini, kişilik özelliklerini, zekasını, mutluluğunu, madde kullanıp kullanmadığını, ailesinin durumunu, yaş ve cinsiyetini sadece Facebook beğenilerinden tahmin edebilir. Bu algoritmalar, yüzleri kısmen gizlenmiş olsa da protestocuların kimliğini belirleyebilir. Bu algoritmalar insanların cinsel yönelimini flört uygulamalarında kullandığı profil fotoğraflarından anlayabilir.

Tabii bunlar olasılıksal tahminler, %100 doğru olamazlar ama insanlar sadece bazı sonuçlar yanlış olduğu için bu teknolojileri kullanma arzularına direnmeyecekler bu da beraberinde bir yığın farklı sorun getirecek. Devletlerin vatandaşları hakkında sahip oldukları müthiş miktarda veriyle neler yapabileceklerini düşünün. Çin, insanları tespit etmek ve tutuklamak için yüz tanıma teknolojisini kullanıyor bile. İşin acı kısmı şu ki biz, gözetlemeye dayalı bu otoriter altyapıyı yalnızca insanların reklamlara tıklaması için geliştiriyoruz. Bu Orwell’in otoriter rejimi olmayacak. Bu ”1984” değil. Eğer otoriterlik bizi paniğe sürüklemek için aleni korku kullanacaksa hepimiz korkacağız ama bundan haberimiz olacak, nefret duyacağız ve karşı koyacağız. Ancak mevki sahibi insanlar bu algoritmaları bizi sessizce izlemek, yargılamak ve dürtmek, sorun çıkaranlar ve asileri önceden tahmin etmek ve kimliğini belirlemek, üzerimizde ikna mimarisi oluşturmak ve tek tek bireyleri manipüle etmek için kişisel zayıf ve hassas noktalarımızdan yararlanarak kullanırlarsa, dahası bunu ölçeklendirip özel ekranlarımızdan çevremizdeki insanların ne gördüklerini bilemeyeceğimiz bir şekilde yaparlarsa, bu otoriter rejim bizi bir örümcek ağı gibi kıstırır ve biz yakalandığımızı bile anlamayız.

KONTROLÜ KAYBETMEDEN YAPAY ZEKÂ ÜRETEBİLİR MİYİZ?

Facebook’un piyasa değeri yarım trilyon dolara yaklaşıyor. Bunun sebebi ikna mimarisi olarak harika çalışıyor olması. Ancak bu mimari yapı ayakkabı satıyor olsanız da aynı siyaset satıyor olsanız da. Algoritmalar farkı anlamıyor. Reklamlara karşı bizi sabırlı kılmak için üzerimize salınan bu algoritmalar, aynı zamanda siyasi, kişisel ve sosyal bilgi akışımızı da düzenliyor ve bu değişmek zorunda.

Beni yanlış anlamayın, bize büyük fayda sağladıkları için dijital platformları kullanıyoruz. Facebook ile dünyanın her yerinden aile ve arkadaşlarımla görüşebiliyorum, Sosyal medyanın, sosyal hareketler için ne kadar önemli olduğu hakkında yazdım. Bu teknolojilerin dünyadaki sansür uygulamalarının üstesinden gelmek için nasıl kullanılabileceği üzerine çalıştım. Facebook ve Google yöneticilerinin kasten ve kötü niyetli bir şekilde ülkeyi ve dünyayı kutuplaştırmaya veya radikalliği teşvik etmeye çalıştığını söylemiyorum. Bu insanların yayınladığı pek çok iyi niyetli yazı okudum. Ancak bu konuda niyet veya ifadelerin bir önemi yok. Sorun, inşa ettikleri bu yapı ve iş modelleri. Sorunun kökeninde bu var. Ya Facebook yarım trilyon değerinde dev bir yapı ve reklamlar bu sitede çalışmıyor, ikna mimarisi olarak faaliyet göstermiyor ya da etki gücü dehşet verici. İkisinden biri. Google için de aynısı söz konusu.

Peki ne yapabiliriz? Bunun değişmesi gerekiyor. Basit bir formül öneremem çünkü dijital teknolojimizin çalışma şeklini yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Teknolojinin geliştirilme biçiminden, Ekonomik veya diğer alanlardaki teşviklerin sisteme taşınmasına kadar her şey… Tescilli algoritmalar tarafından yaratılan şeffaflık noksanlığı, makine öğrenimi anlaşılmazlığının yapısal zorluğu, ve hakkımızda toplanmakta olan tüm bu gelişigüzel veri gibi meselelerle yüzleşmek ve bunların üstesinden gelmeye çalışmak zorundayız. Bize büyük bir görev düşüyor. Teknolojimizi, yaratıcılığımızı, ve evet, siyasetimizi harekete geçirmemiz lazım, böylece kişisel amaçlarımızda bizi destekleyen fakat insani değerlere de bağlı yapay zekayı inşa edebiliriz. Bunun kolay olmayacağını biliyorum. Bu terimlerin ne anlama geldiği konusunda bile kolayca anlaşamayabiliriz. Ancak sürekli ihtiyaç duyduğumuz bu sistemlerin nasıl çalıştığını ciddiye alırsak, Bu konuşmayı ertelemek için hiçbir sebep göremiyorum. Bu yapılar, bizim işleyişimizi düzenliyor ve ne yapıp ne yapamayacağımızı kontrol ediyor. Reklamla finanse edilen bu platformların çoğu ücretsiz olmakla övünüyorlar. Bu bağlamda, bunun anlamı şu: Satılmakta olan ürün biziz. Veri ve dikkatimizin en yüksek ücreti veren otoriter veya demagoga satılmadığı bir dijital ekonomiye ihtiyacımız var.

Şu Hollywood sözüne geri dönmek gerekirse, yapay zeka ve dijital teknolojinin müthiş potansiyelinin çiçek açmasını elbette istiyoruz, fakat bunun olması için bu müthiş tehditle yüzleşmemiz lazım, gözlerimiz tamamen açık ve şimdi.

Hasan YILDIZ, Girişimci. Doktora Öğrencisi. Yazmayan YAZILIMCI. Veri Şeysi. Eğitmen...

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir